Yıllar önce Tar çölünde karşılaştığım bir bedevi çöllerin dert yuttuğunu söylemişti. Nasıl oluyor o diye sorduğumda çöldeki insanın tek derdi çölden sağlam çıkmaktır. Gerisini düşünmez demişti. Yıllar sonra Sahra çölünde yürürken bu sözler geldi aklıma. Burada insanın an’da kalması zor değildi. İnsan gerçek anlamda yalnız kalabiliyordu. Bu ıssızlığı gördüğünde tüm gücü ile kendine sarılabiliyordu.

Çölün ortasında yaşanan boşluk ve sonsuzluk hissi belki de birçok insanın hayatında ilk kez kendisi ile baş başa kalmasını sağlıyordu. Ama insan sormak istiyordu. Büyük dertleri de yutabiliyor muydu

Çok özlediğim bir kare de vardı bu yolun sonunda. Gökyüzünde ışıl ışıl parlayan yıldızlar. Yıldızları izlemek  her zaman huzur vermiştir bana. En son Annapurna Base Campta izlemiştim uçsuz bucaksız samanyolunu. Gece bulutlar dağılıp Samanyolu gökyüzünde bize gülümsediğinde kamptaki herkes mutluluktan ağlamıştı. Umarım bu yolun sonunda gökyüzü beni yıllar sonra gene sevindirir .

Marakeşten  sabah erken saatte küçük bir grup ile çöle doğru yolculuğumuz başlıyor. Virajlı yollardan geçerken tahmin bile edemediğim beni adeta büyüleyen yollardan geçiyoruz.  İlerledikçe yollar daha virajlı hale geliyor. Ve sonunda Atlas dağlarına ulaşıyoruz İstanbul’da göremediğim karı burada görüyorum.  Bir dağın eteğinde mola verip manzarayı izlerken dağların hep bir çekim gücü bunun yanı sıra da insana güç veren bir yanı olduğuna inanıyorum. Dağcılar bunu iyi bilir. Zirve yapmak dünyanın en güzel mutluluklarından biridir.

Birkaç saat yolculuk sonrası Ait Benhaddou adında çevresi duvarlarla çevrili Mardin’i andıran küçük bir kasabaya ulaşıyoruz. Kasaba hepimizin bildiği bazı dizilere ev sahipliği yapıyor. Game of Thrones Mumya bunlardan birkaçı. Dizilerde gördüğüm mekanlarda yürümek harika bir duygu. Kendimi  ejderhaların anası Khalessi  gibi hissetmeye çalışıyorum fakat ejderhalarım gel deyince gelmedikleri için bir süre sonra bundan vazgeçiyorum J  Bu minik dizi kasaba sonrasında ilerleyerek Quarzazate’ye oradan da Dades vadisine ulaşıyoruz. Burada bir gece konaklamak için ara veriyoruz. Konakladığımız yerin sahipleri berberi çıkınca da berberi halkı hakkında sorular sormadan da edemiyorum. Sohbet koyulaşıyor. Dinlerden felsefeye halklardan sosyalizme bedevilerden Endülüs’e ve daha neler neler. O akşam öğrendiğim incileri paylaşayım sizinle.

Bizim berberiler olarak nitelendirdiğimiz bu halk Kuzey Afrika’nın ve Fas’ın bilinen en eski yerlileri. Berberi  “özgür insan “ anlamına geliyor. Bu kadim halk Arap boyu gibi algılanıyor ama gerçek bu değil. Araplar Kuzey Afrika’ya akın etmeden önce bu topraklarda  göçebe olarak yaşıyorlarmış. Sonra Bedevi akınları yani Arap boylarının akınları ile karşılaşınca karşı koyamamışlar. Kendilerine ait gelenek görenek dil edebiyat sanat  ve tarihe sahip olan bu halk bir süre sonra Arap geleneklerini benimsemiş sonra da Müslüman olmuşlar. Okullarda ise Arapça’nın yanında Berberice de öğretiliyor.

Nüfus olarak 50 milyon civarında olan bu halkın çoğunluğu Fas’ta yaşıyor. Berberi ismini Romalılar vermiş bu halka. Fakat halk Yunancada barbar anlamına gelen isimden pek memnun değil. Berberiler Arap olarak anılmaktan da rahatsızlık duyuyorlar. Bölgedeki Arapların politik üstünlüğü ve kültürel baskıları yıllarca bu halkı sindirmiş. Fakat son yıllarda kimliklerini korumak ve yaşatmak adına okullarda Berberilik dersini müfredata ilave etmeyi başarmışlar. Berberilerin ana dili Tamazight. Bu dil Antik Mısır dili ile beraber Afro-Asya dil ailesinin Afrika dalına ait. Bu dilde de farklı lehçeler mevcut.

Sohbet Türkiye’ye siyasete ekonomiye tarihine gelince artık dedim uyku vakti J  Ertesi sabah daha gün doğmadan uyandık ve yola koyulduk yol boyunca birçok berberi köyünden geçtik. Bu köylerden birinde Fas’ın ünlü naneli çayının tadına baktık. Merzouga’ya geldiğimizde ise çöl için hazırlıklara başladık. Sonra çölde bulunan Erg Chebbi Kampı için develerde yerlerimizi aldık. 🙂

Deve yolculuğu çok zordur. Üzerinde kalmak için büyük uğraş verirsin. Devenin kalkışı ve oturması da ayrı maceradır. Ve işte iki saat sürecek olan bir macera daha başlıyordu. Çöl ile yıllar sonra tekrar karşılaşmak beni çok mutlu etti. Kum tepeleri arasında güneşin batışında kızıllığa dönen bir akşamda çölde yürümek hayatta yapılması gerekenler listenizde olmalı bence 🙂

Kamp alanına vardığımızda hepimiz soğuktan donmuştuk. Hayalimiz olan şömineli sıcacık bir odaya da kavuşamamıştık.  Akşam yemeğimizi de üzeri brandalar ile örtülmüş bir alanda yedik. Yöresel yemekleri olan Tajin gene karşımdaydı. Çömlekte pişen sebze ve etten oluşan bir yemek olan Tajin Fas’ın en popüler yemeği. Yemek sonrası ortalığı zifiri karanlık kapladı. Evet ..Şimdi gökyüzüne bakma zamanıydı.

Simsiyah arka fonda ışıl ışıl parlayan milyarlarca yıldız gökyüzüne serpilmişti. Kuma yatıp bu muhteşem manzarayı saatlerce izledim baktıkça mutlu oldum. Sahra çölünün ortasında kumlara uzanmış, üzerime yıldızları örtmüş, kulağımda “No Tengo Lugar”… insan daha ne ister ki.

Nepal’in bir dağ köyünde bir çocuğun saçlarını örerken yaşlı  bir kadın yanıma gelip “ yıldızlar kadar çocuğun olsun” demişti. Gülümseyip nasıl olacak o dedim. “Yeryüzünde sevindirdiğin her çocuk gökyüzünde bir yıldız olarak yerini alır. Ve ömrünün sonunda bir gökyüzün ve yıldızlar kadar çocuğun olur “ demişti. Bu gökyüzü kadar çocuk yapacağım J  Samanyolu bile kıskanacak beni J

Berberilerin çölde yaktığı ateşi görünce yanlarına gittim. Gnoau müziği eşliğinde dans ediyorlardı. Bu dansı daha önce hiçbir yerde görmemiştim dans eden Berberileri görünce gülmemek elde değildi. Sonra öğrendim ki adı deve dansıymış ve ben sanki ömrüm boyunca hep deve dansı yapmışım gibi saatlerce onlarla dans ettim.

Sonra ay doğdu. Zifiri karanlık dağılıverdi birden. Artık uzak kum tepeleri çok rahat görülebiliyordu. Sonra ne mi yaptım en yakınımdaki kum tepesine koşarak çıktım.  Yüreğimde sevinç huzur ve şükürler vardı. Sonra başka bir kum tepesine koştum. Ordan diğerine. Yıllar öncesine çocukluğuma dönmüştüm. Nefesim kesilene kadar koştum. Sonunda bir kum tepesinden aşağıya yuvarlandım. Ağzım gözlerim saçlarım kumlarla dolmuştu. Kımıldayacak halim kalmamıştım. Suratımda kocaman bir gülümseme ile uzandım. Sonra baktım ki gruptakiler de aynısını yapmaya başladı. Onlara gülmekten kendimi alamadım gerçekten çok komik görünüyorlardı. Deliliklere öncü olmak hep mutlu etmiştir beni 🙂

Ertesi sabah zemheri soğukta çölde güneşin doğuşunu izlemek  için uyandık. İşte dünyanın en güzel dakikalarından biri başlıyordu. Güney yavaş yavaş yüzünü göstermeye başlamıştı. Kuzey yıldızı da bize katılmış bu muhteşem doğa olayını izliyordu. Kum tepeleri yavaş yavaş kızıla döndü. Ne güzeldi karanlıklar sonrası aydınlığa çıkmak. Karanlıklar bu kadar sancılı olmasa güneşin doğuşundan ne kadar zevk alınabilirdi ki ?  Güneşin ışıkları ile gelen bir tanıdık bir yüz tuttu ellerimi. Yıllar öncesine ait bir bir mutluluk yerleşti gözlerime. Güneşin bile ısıtamadığı yürekleri ısıtan bir mutluluktu bu.

Artık gitme vaktiydi. Toplanma yerimize giderken gözüme yerde bulunan bir deniz kabuğu ilişti. Bu çölün yıllar öncesinde bir okyanus yatağı olduğuna dair kanıtıydı bu. Elime alıp inceledim. Ne kadar da güzel bir duyguydu tarihi elinde tutabilmek. İçim mutlulukla dolmuştu. Şansım olmuştu artık bu deniz kabuğu.. Daha nice güzel yollara artık benimle gelecekti..

Dönüş yolunda herkes sessizdi. Sanki herkes bir şeyleri geride bırakmanın derin huzuru içindeydi…

Sahra Çölü Hakkında

Sahra Çölü dünyadaki en gizemli çöllerden biri. Bilim adamlarının üzerinde yıllarca araştırma yaptığı bir coğrafya burası. Çölde bulunan  balina ve dinazor fosilleri tüm dünyanın ilgisini buraya çekti. Ayaklarımın altında uzanan bu çölün gizemi beni çok heyecanlandırıyor doğrusu. Neler mi yaşamış bu topraklar ? Hemen sayayım size. Bundan 40 milyon yıl önce Afrika levhası kuzeye ilerleyerek Avrupa ile çarpışmış. Çarpışma öncesinde ise bir okyanus yatağıymış. 36 milyon yıl öncesine ait durdomut balina fosilleri bunun en büyük kanıtı. Ayrıca sahra çölünde Balinalar Vadisi diye adlandırılan El Hitan bölgesinde balinaların atalarının fosillerini görmek mümkün. Bu levha hareketinden sonra Devasal büyüklükte üç nehir kıtaya hakim olmuş.

20 bin yıl önce tropikal bir bataklık olan Sahra Çölü 3 bin yıl önce de tamamen çöle dönüşmüş. 7 bin yıl önceye ait insan kalıntıları da çölde bulunan tarihe ait ayrı bir cevher.20 bin yılda bir Sahra Çölü’nün rengi değişiyor anlayacağınız. Sarıdan yeşile yeşilden sarıya. İlk insanların da bu topraklarda yaşadıklarına dair birçok kanıt var. Buradaki kuraklık sonrasında Nil bölgesine doğru göçen insan toplulukları burada Mısır Devletinin temelini atmışlar. Sahra Çölü’nden topladıkları kayalar ile de piramitleri inşa etmişler. Bu kadar ilkel insanların bu kadar doğa üstü yapıları inşa etmesi beni hep şaşırtmıştır.

Piramitlerin inşası sırasında kullanılan bu kayalarda bulunan Namuleydi adında bir deniz canlısının fosiline çok sık rastlanmakta. Bu deniz canlısı bilinen en büyük tek hücreli organizma. Boyları 2.5cm olan bu organizmalar 40 bin yıl öncesine ait. Bunun anlamı da Afrika’nın 40 bin yıl önce bir okyanus yatağı olduğu.İlginç olan başka bir şey daha var Sahra Çölünün altı su ile dolu.Kum taşları ile kaplı olan Sahra bir zamanlar sahip olduğu tüm suyu içine hapsetmiş. Kum taşları yapısı gereği suyu sünger gibi çekip içinde depoluyor. Sahra çölündeki dinozor müzeleri de beni heyecanlandıran ayrı konulardan biri. Araştırmalar hala devam ediyor bu bölgede. İlk insanların yaşadığı bu topraklar daha ne gizemleri barındırıyor kim bilir.

Sahra Çölü Tavsiyeleri

  • Marakeş’te birçok tur şirketi var. Hepsinin fiyatı aşağı yukarı aynı ama pazarlık yapmakta yarar var. (900 dirhem)
  • Çöl turu için 2 gece 3 gün tavsiye ederim. Zaten iki gün yollarda geçiyor.
  • Çöl turu : Marakeş – Ait Ourir – Toufliht – Ait Brnhaddou – Tazentout – Quarzazate – Dades Vasisi (Konaklama) – Erfoud – Merzouga – Desert Camp (Konaklama) şeklinde…
  • Çöl’e ocakta sömestre tatilinde gittim. Hayatımda hiç o kadar soğuk yaşamamıştım. Özellikle çöl çok soğuktu. Yanınızda kalın bir şeyler almanızda yarar var.
  • Çöl turu sonrası rotanız Fes ise Marakeş’e dönmek zorunda değilsiniz. Tur şirketleri bunu ayarlıyor ve tur sonrası sizi Fes’e bırakıyor.
  • Çöl için kapalı kıyafetler tercih edin. Rüzgarla gelen kumlar baya can yakıyor J Yanınızda şal falan mutlaka bulunsun.
  • Yeme içme konusunda hiç sıkıntı çekmiyorsunuz gittiğiniz konakladığınız yerlerde her şey var. Ücretler de gayet normal.
  • Zamanınız olursa çölde bulunan fosil müzelerini mutlaka ziyaret ediniz.
  • Çöle giderken tüm eşyalarınızı almıyorsunuz. Size bir yer gösteriyorlar eşyalarınızı bir geceliğine oraya bırakıyorsunuz ve tabi ki bunun için ücret ödüyorsunuz. Yanınıza sadece çölde kullanacağınız eşyaları almanızda yarar var.
  • Develere binerken ve üzerindeyken dikkat ediniz. Birçok düşme kırık burkulma vakası yaşanıyor.
  • Çölde İnternet, elektrik, tuvalet duş vs yok tabiî ki 🙂 Çadırlarda kalıyorsunuz. Çadırların içinde hiçbir ısıtma sistemi yok. Sadece kat kat battaniye veriyorlar.
  • Çölde bir gece uyumadan bu güzelim gökyüzünde milyarlarca yıldıza bakıp gülümsemeden ölmeyin 🙂

Sorularınız için mail atabilirsiniz .. gezenkalem@gmail.com
Geziniz bol olsun

Gnoau müziği bir örnek:



mm
Yazan

Bir Yorum Yazın