Masal diyarlarından fırlamış burası 🙂 Yel değirmenlerini görünce ister istemez sırıtmaya başlıyor insan 🙂 Rengarenk minicik evler, sevimli köprüler, ardı ardına uzanmış yel değirmenleri.

Yel değirmenlerini küçüklüğümden beri çok severim, bu yaşımda bile yer değirmeni görünce sevinçten çığlık atmamak için, kendimi çoook zor tutarım 🙂 Burası şirin mi şirin, sevimli mi sevimli, minik bir köy. Ufacık patikalarda ilerliyoruz. Köyün girişinde bir fotoğrafımız çekiliyor hepimiz sırıtıyoruz ve klasik pozumuzu takınıyoruz 🙂 Eller havaya ve özgürlük işaretimiz :))

Patikaları izlediğimizde önce Peynir Yapım Atölyesine ulaşıyoruz. Koskocaman odanın içi peynirlerle dolu. (Peynir nasıl yapılır diye merak ediyorsanız Volendam-Marken yazımda anlattım bakabilirsiniz) Yöresel kıyafetlerini giymiş al yanaklı kızlar peynir ikramı yapıyorlar 🙂 Bir tanesini çekip köşeye ” ben blog yazıyorum bir fotoğraf çekilebilir miyiz kıyafetine bayıldım ” dedim. Ve sonra o meşhur poz 🙂 Ben mutluluktan sırıtırken, bayan artık bıktım bunlardan diyen bir surat ifadesi :)))

Peynirlerin tek tek tadına baktıktan sonra en çok keçi peynirini sevdim. Ama ciddi anlamda pahalıydı. Hem zaten nasıl taşıyacaktım ki ? Sağolsun Türk Hava Yolları Amsterdam’a gelene kadar bavulumun tekerini kırmayı başarmıştı :))

Buradan çıkıp güzelim yel değirmenlerinin fotoğrafını çekmeye başlıyorum. En çok yel değirmenlerinin ve bulutların suya yansıma fotoğrafını çekmek istemiştim ama ne yazık ki hava kapalıydı. Artık yaza bıraktım bu çekimi. Çünkü yaza burada son bulacak olan dehşet bir rota planlıyordum 🙂

Yel değirmenlerinin altında değişik atölyeler var. Bunlardan biri çikolata fabrikası. Zaten çikolata fabrikası olduğunu, önünde bulunan onlarca minik afacandan anlayabilirsiniz 🙂 Hemen bu minik zıpırlarla kaynaşıp bir poz veriyoruz. Zaten onlar da dünden razı 🙂 Sonra fabrikaya giriyoruz. Baya detaylı bir iş. Değirmenden çikolata çıkarmak kolay olmasa gerek 🙂 Çikolata kokuları içersinde bu masal köyünü gezmeye devam ediyoruz.

Bu değirmenlerin yaşı oldukça fazla. En yaşlısı 120 yaşındaymış. Ben öyle sevdim ki burayı biran için acaba burda kalıp peynircilik mi yapsam diye düşünmeden edemedim :))

Patikaları takip etmeye devam ederseniz masal diyarlarından çıkıp gelmiş gibi karşınızda bulunan rengarenk evleri görebilirsiniz. Minik derelerin üzerine kurulan ufacık köprüler evlerin önünde öyle sevimli duruyor ki..Bazı paylaşım sitelerinde gördüğüm evleri ve manzaraların kaynağını artık biliyorum. Meğerse o güzelim fotoğraflar bu masal köyünden geliyormuş.

Bu masal köyünde bir ayakkabıcı var. Yıllar öncesinde kurulmuş bu küçük işletme. Kavak ağacından yapılan bu ayakkabılar çok eski yıllarda sadece tarım işçileri içinmiş. Sonra halk arasında yayılmış hatta insanların giydikleri ayakkabıdan kim ne meslek yapıyor, kim bekar, kim evli..anlaşılabiliyormuş..Bu zanaat babadan oğula geçiyormuş. Bir ayakkabıyı yapmayı öğrenmek beş seneyi alıyormuş. Bir ayakkabı yapmak ise 1.5 saati. Ne kadar ilginçmiş. Ama ben Columbia ayaklarımla gayet mutluydum 🙂 Bedava verseler giymem o tahta ayakkabıları :))

Bu sevimli köyün çıkışında güzel bir müze var. Bence mutlaka uğrayın. Ben alışveriş delileri arkadaşlarımı beklerken gezindim. Tarihsel olarak köyün oluşum hikayesini anlatıyor. En sevdiğim kare : Yel değirmenleri arasında, buz tutmuş akarsular üzerinde kayan onlarca çocuk 🙂 Gerçekten çok zevkli olmalı 🙂

Peki bu güzel masal diyarına nasıl ulaşacaksınız 🙂

Amsterdam Central Station Binasının önünde bulunan otobüs biletlerinin satıldığı, minik, beyaz kulübeden günlük biletlerinizi alıyorsunuz. Bu sefer Merkez istasyonun arkasında bulunan otobüs istasyonuna değil otobüs bileti aldığınız yerin sağında bulunan otobüs terminaline yöneliyorsunuz..391 nolu otobüse biniyorsunuz ve son durakta iniyorsunuz 🙂

İyi gezinmeler diliyorum 🙂

O peynircide bulunan yöresel kıyafetli şeker bayanla fotoğraf çektirin ..Ve benim gönderdiğimi söyleyin mutlaka :))))))


mm
Yazan

1 Yorum

Bir Yorum Yazın