Edinburgh senin şehrin demişti yıllar önce bir gezgin. Bu şehre adım atınca anladım ne demek istediğini. Elimden kalemin düşmediği, sokaklarını defalarca arşınladığım Calton Tepesinden saatlerce bakmaya doyamadığım, kendimi bir masalın içinde hissettiğim rüya gibi bir şehir burası. Yüzlerce yıl ayakta kalmayı başarmış gotik binaların arasında Arnavut kaldırımlı sokaklarda yürüdükçe sanki tarihin karanlık dehlizlerine sürükleniyor insan.

Bu şehre gelip de yazmamak mümkün değil, insan günlerce, aylarca, yıllarca yazabilir..

Edinburgh şehri bu güne kadar gezdiğim yüzlerce şehrin en güzeli. Şehre iner inmez saatlerce şaşkınlıktan haritaya odaklanamadım. Sanki Harry Potter filmlerinden birinde, sırt çantası ile cadılar şehrine gelen birini canlandırıyordum. Tabi başrolü tercih ederdim 🙂

Size biraz Edinburgh’un Tarihinden bahsetmek istiyorum. Hepiniz Braveheart filmini izlemişsinizdir hani şu yakışıklı Mel Gibson amcamızın başrollerde oynadığı Cesur Yürek filmi. Cesur Yürek (Braveheart) İskoçya halkının bağımsızlık savaşını anlatır.

Mel Gipson’ın canlandırdığı William Wallace İskoçların unutulmaz kahramanlarındandır. William Wallace’ ın başlattığı Falkirk savaşında Wallace kaybeder ve idam edilir. Dokuz yıl sonra Robert Bruce Bannockburn Savaşında İngiliz ordusunu yenerek bağımsızlığını ilan eder ve İskoçya’nın kurucusu olarak tarihe geçer.

İskoçlar tarihlerine son derece bağlılar. Kurucuları Robert Bruce ve kahramanları William Wallace de şehrin her köşesinde heykeller resimler şiirler ve şarkılar ile sık sık anılıyor.

Şehir savaş yıllarından sonra Veba salgını ile uğraşmış uzun zaman. İki bin beş yüze yakın insan bu veba salgınlarında hayatını kaybetmiş.

Dünyada cadı avı yapılan tek şehir de burasıymış 🙂 15.yy da dört bine yakın insan cadı olduğu iddiası ile idam edilmiş.

17.yy civarlarında da üniversitelere verilmek üzere kadavra kaçakçılığı başlamış ve şehirde bulunan birçok mezar delik deşik olmuş. Hükümet bunu önlemek için birçok yere gözetleme kuleleri dikmiş. Edinburgh tarihi cidden kasvetli şu yazıyı yazarken bile içim daraldı 🙂 Sanırım şehre bu kasveti, yorgunluğu, hüznü ve karamsarlığı veren de acı tarihi. 

Edinburgh senin şehrin demişti yıllar önce bir gezgin. Bu şehre adım atınca anladım ne demek istediğini. Elimden kalemin düşmediği, sokaklarını defalarca arşınladığım Calton Tepesinden saatlerce bakmaya doyamadığım, kendimi bir masalın içinde hissettiğim rüya gibi bir şehir burası. Yüzlerce yıl ayakta kalmayı başarmış gotik binaların arasında Arnavut kaldırımlı sokaklarda yürüdükçe sanki tarihin karanlık dehlizlerine sürükleniyor insan.

Şehrin gözbebeği Edinburgh Kalesi bazalt kayalar üzerinde kurulmuş 900 yıl boyunca ayakta durmayı başarmış heybetli bir yapı. Kale girişinde Robert Bruce ve William Wallace’ nin heykelleri karşılıyor beni. Hayatımda gördüğüm en eski ve en iyi korunmuş kale burası.

Kale içersinde bir çok bölüm var. Tarihine bağlı İskoçlar bağımsızlık yolundaki tüm ayrıntıları bu bölümlerde sesli yazılı ve görsellerle anlatmışlar. Bir de şehrin en eski yapısı olan St. Margaret Kilisesi kalenin en güzel yerinde.

Kale gezintinizi saat bire kadar bitirin ki gene kalede yapılan ünlü ” One o’ clock Gun” top atışlarını kaçırmayın. Bu gelenek 1861 yılından beri devam ediyormuş. Edinburgh sisli bir bölge olduğundan gemilerin karaya çarpmasını önlemek amacı ile başlayan bu top atışları yıllar sonra geleneksel bir hal almış. Kaleden şehir manzarası muazzam.

Bu 900 yy lık kaleye gelinir de manzaraya karşı kahve içilmez mi 🙂 Hemen termosumdan bir gold hazırlıyorum kendime ve bu enfes manzarada bir taraftan yazımı yazıp bir taraftan kahvemi yudumluyorum 🙂 İşte hayatın anlamı bu 🙂 Bazılarınızın boğazında kalsın seslerini duyar gibiyim 🙂

Edinburgh Kalesinden çıktığımda Royal Mile Caddesi karşımda uzanıyor. Burası hayatımda gördüğüm en güzel caddelerden biri. Royal mile denme sebebi bir İskoç miline eşit olmasından geliyormuş. Cadde üzerinde bir çok pub, cafe, restaurant ve hediyelik eşya satan dükkanlar var. Cadde üzerinde ekose etekle Gayda çalan yakışıklı İskoç erkeklerine de rastlayabilirsiniz. Tabi her ne kadar güzel olsanız da bu yakışıklı arkadaşlarımız ile fotoğraf çektirmek ücretli 🙂 🙂 Ben de bir tane çektirip babama gönderiyorum, fotoğraftaki yeni damadın diye de ekliyorum fotoğrafın altına, babam etekli İskoç damadı kabul ediyor hemen 🙂 Sanırım durumum baya vahim ailemin gözünde 🙂 🙂
Bu yol üzerinde ayrıca

Last Drop

adında minik bir pub var. Burası ünlü bir pub. Ünlü olma sebebi Edinburgh kalesinde idam edilecek kişiler en son içkisini bu Pub’da içerlermiş. Bu yüzden Pub’ ın adı Last Drop olarak kalmış.
Cadde üzerindeki diğer önemli mekan

Elephant Cafe

. Harry Potter’ ın yazarı J.K Rowling tüm günlerini bu kafede geçirirmiş çünkü evinde ısınacak parası yokmuş. Gerçekten milyonları arkasına alan mükemmel bir yapıt Harry Potter. Zaten bu şehirde yaşamış birinin Harry Potter tarzı bir kitap yazmaması ayıp olurdu ve büyük kınama alırdı benden 🙂 Gitmişken Elephant Cafe de çifte kavrulmuş Endonezya kahvesini içmenizi tavsiye ederim.

Royal Miler caddesinin sonunda bütün heybeti ile

Holly Road Sarayı

beni selamlıyor 🙂 Holly Road Sarayı Britanya Kraliyet Ailesinin İskoçya’daki rezidansı. Bu saray Londra’ daki kraliyet sarayından bile daha güzel geldi bana. Sarayın bulunduğu yerde 12.y.y da rahibeler için yapılmış küçük bir kilise varmış sonraki yıllarda yeni yapılar da eklenerek saraya son hali verilmiş. Sarayı gezmenizi tavsiye ederim. Kraliyet ailesinden birileri olunca ne yazık ki içeri girmenize izin verilmiyor. Elizabeth sana kahve içmeye geldik falan dinlemiyorlar 🙂 Şansınıza artık 🙂

Şimdi size Edinburgh’da kaldığım sürece vaktimin çoğunu geçirdiğim

Calton Tepesi

’nden bahsedeceğim. Şehri en güzel seyredebileceğiniz yerlerden biri burası. Unesco tarafından koruma altına alınan Amiral Nelson adına yapılmış olan anıtı ve İskoçya ulusal anıtını bu tepede bulabilirsiniz.

Calton Tepesinde Edinburgh’ un yedi tepesinden biri olan

Arthur’s Seat

’ i de görebilirsiniz. Volkanik oluşum olan tepe adını Kral Arthur’un efsanesinden alır ve efsanede adı geçen Camelot’un hala burada olduğu söyleniyor. Arthur Seat’e çıkmak isterseniz şehir merkezinden yedi km uzaklıkta ve gidiş dönüş yaklaşık beş saatinizi alıyor. Ama uzak derseniz de Calton Tepesinden Arthur Seat’ ı izlemenin keyfi de bambaşka 🙂

Şehrin en güzel en cici caddesi

Prenses Caddesi

🙂
Adını caddenin sağ tarafında boylu boyunca uzanan Prenses Parkından alıyor. Caddede birçok mağaza var hepsi indirimde diyebilirim fakat onların para birimi olan pound bizim Liranın 4.5 katı olunca sana tüm indirimlere rağmen fiyatlar beş yıldızlı geliyor 🙂 Bir de enflasyon yok ekonomimiz iyi derler.. Ekonomi bakanımıza bir Edinburgh gezisi mi ayarlasam acaba 🙂 🙂

Edinburgh yemyeşil bir şehir. Parklar düzenli temiz. Yağmur arada bir yoklayıp geçiyor. Şansınız varsa çifte gökkuşağı görebilirsiniz. Lakin ben çifte gökkuşağını yakaladım harika ötesi bir manzaraydı 🙂

Edinburgh sokaklarını gezerken ünlü kurabiyesi Shortbread’ in mutlaka tadına bakın. Hayatımda yediğim en güzel kurabiyeler bunlardı. Gerçekten inanılmazdılar. Fazla yemekten şeker komasına girsem de üç kutu yediğime değdi gerçekten 🙂 🙂 Ayrıca Fudgelerin de tadına mutlaka bakın. Fudgelerine de bayıldım. Gerçekten enfes bir tadları var tavsiye ederim.

Yemeklerine gelince Haggis, Black Pudding ve İskoç Pançetası ünlü yerel lezzetlerindenmiş. Miş diyorum çünkü parasızlıktan tatlarına bakamadım emekli olunca artık inşallah 🙂

Edinburgh kültüre önem veren bir şehir. Şehirde ünlü dedektif Sherlock Holmes’ ın yaratıcısı Sir Arthur Conan Doyle adında bir sanat galerisi var. Bu bina Victoria Tarzında yapılmış birçok seminer konser ve sergiye ev sahipliği yapıyor. Ayrıca Royal Mile caddesinde Walter Scott, Robert Burns ve Robert Louis Stevenson anısına açılmış yazarlar müzesi var. Walter Scott ‘un kendi el yazmasından The Lady of the Lake şiirini okumak isterseniz uğrayın bence. Değişik bir ambiyans oluyor 😎

Prencess Caddesinin ortasında Neo-Gotik tarzında yapılmış insanın görünce karşısına geçip karakalem çalışası gelen büyük bir anıt ile karşılaşacaksınız.

Scoot Anıtı

ünlü şair Walter Scott adına yapılmış. İskoçların baş tacı olan bu ünlü yazarın Rob Boy romanını okumanızı da tavsiye ederim. Kitabın ana temasından bahsetmeyeceğim tembellik yok 🙂

Edinburgh küçük bir şehir istediğiniz her yere yürüyerek gidebiliyorsunuz. Dokuz yüz yıllık yaşlı binaların arasındaki yağmur kokan Arnavut kaldırımlarında yürümenin tadı bambaşka. Bir de insanı sürekli yazmaya sürükleyen bir havası var bu şehrin. Fazla bunalımlı olduğunuz zamanlarda gitmeyin lakin çıkamayabilirsiniz 😇

Edinburgh da bir gününüzü

Hayvanat Bahçesine

ayırmanızı tavsiye ederim Zira Panda delisi olan ben Pandaları görünce az daha sevinçten ağlayacaktım 😯 Yüzlerce fotoğrafını çektiğim sevimli minik panda en sonunda bana poz vermeyi bırakıp uyumaya gidince şoktan çıkıp gerçek yaşama döndüm ve nefes almaya başladım 🙂 Sonra sevimli penguenlerin Paytak paytak yürüyüp havuza düşmeleri izledim uzun süre 🙂 Edinburgh’ a gelirseniz lütfen sevimli arkadaşlarımı ziyaret etmeden dönmeyiniz.

Yazımın sonunda size gene bir güzellik yapayım 😉

Calton Tepesin çıkıp Edinburgh manzaralı bir banka oturun

Termosunuzdan acı bir kahve alın fonda

“Lara Fabian You and l “ parçası ..

Güneşin batışını izleyin.

Sonra da kaleminizi özgür bırakın.

Ne kadar büyülü cümleler döküldüğüne inanamayacaksınız..

Geziniz Bol Olsun
Sevgilerimle,

Gezi boyunca beni arayan soran takip eden güzel mesajları ile beni sevindiren canım aileme biricik dostlarıma gezi delisi arkadaşlarıma ve sevimli öğrencilerime sonsuz teşekkür ediyorum. İyi ki varsınız .. Sizleri çok seviyorum ..

Edinburgh hakkında önemli notlar

  • Edinburgh Ulaşım:
    Edinburgh’ a otobüs ile geliyorsanız otobüs terminali şehrin merkezinde. Eğer eşyanız az ise terminalden şehrin her yerine yürüyerek ulaşabilirsiniz. Ama sırt çantanız ağır ve otobüs kullanmak zorunda iseniz terminalin hemen yakınında Princess St caddesinde şehrin her yerine ulaşabileceğiniz otobüsler geçiyor. Otobüslerde para üstü verilemediği için bozuk kullanmaya dikkat ediniz. Şehir içi otobüsler 1.50 pound.Edinburgh’ a uçak ile geliyorsanız havalimanından şehir merkezine 10 dk bir Airlink servisleri kalkıyor. Bu servislerin fiyatı 4.5 pound. Bu otobüslerde de para üstü verilmiyor. Şehir merkezi ile havaalanı arası 30 dk sürüyor.Şehir içinde tramvay mevcut. Şehirde metro yok. Fakat şehir içinde toplu taşıma kullanmanıza da gerek yok. Küçük bir şehir her yer yürüme mesafesinde.
    Edinburgh Tren istasyonu Prencess Street üzerinde. Stirling ya da çevre şehirlere tren ile gitmek isterseniz bu istasyonu kullanabilirsiniz.
  • Edinburgh Kalesini görmek istiyorsanız erken saatte gitmelisiniz giriş sırası oldukça fazla. Giriş ücreti 16.5 Pound
  • Stirling kasabasına gidip William Wallace anıtını görmek isterseniz detaylı olarak anlattığım Stirling yazıma bakabilirsiniz 🙂
  • Hayvanat bahçesine gitmek isterseniz giriş 19 Pound. 15:30 civarında panda gösterisi oluyor. Ben gitmenizi tavsiye ederim. Özellikle penguenler gerçekten sok sevimliler
  • Edinburgh Kalınacak Yer : Bu şehirde oteller hosteller biraz fazla pahalı özellikle temmuz ağustos gibi sezonunda gitmişseniz fiyatlar çok uçuk. Size tavsiyem gitmeden en az 4-5 ay öncesinden hostellerinizi ayarlayınız. Yoksa tüm harçlığınızı kalacak yere vermek zorunda kalırsınız benden söylemesi 🙂
  • Edinburgh Yeme İçme: Birçok şehirde şehir merkezinde süpermarket bulmak pek kolay değildir fakat Edinburgh merkezde oldukça fazla süpermarket var. Fiyatlar oldukça uygun. Marketlerden öğünlerinizi alıp şehrin her yerini kaplamış olan parkların birinde karnınızı doyurabilirsiniz. Hostellerin bir çoğunun mutfağı var. Kendi yemeğinizi de yapabilirsiniz.
  • İskoçya’ da çok fazla pub mevcut. Hepsinde içecekler genelde ortak 🙂 Ünlü ve yerel içkileri olan Viski. İrlandalılar İskoçların İskoçlar da İrlandalıların viskisini beğenmezlermiş. Ve yıllarca bunun tartışması sürmüş gelmiş. Bu yüzden publarında yerel içkilerinden başka pek çeşit bulundurmuyorlar. Ben yiyeceklerimi marketlerden alıp parklarda karnımı doyurduğum için üzgünüm size bir mekan tavsiye edemeyeceğim 🙂 Ama şehrin parklarını şiddetle tavsiye ediyorum.
  • Highlands bölgelerine yapılan turları tavsiye etmiyorum imkanınız varsa kendiniz gidin doyasıya gezin. Turlar oldukça hızlı. Günün büyük kısmı yolculukta geçiyor. Fiyatları 49 pound civarı.Eğer turdan başka seçeneğiniz yoksa turlara katılmadan önce birkaç hafta öncesinden online biletlerinizi alın bence. Sezonda gidiyorsanız yer sıkıntısı çekebilirsiniz. Turların hepsi aynı programları aynı ücretleri aynı mola yerleri aynı. O yüzden herhangi bir tur tavsiye etmeyeceğim 🙂
  • Edinburgh hava durumu:
    Burası oldukça yağışlı ve soğuk bir bölge yağmurluksuz şemsiyesiz kesinlikle gitmeyin. Ben temmuz ayında gitmeme rağmen bol yağmurlu ve soğuk bir tatil geçirdim. Geceleri hostellerde temmuz olmasına rağmen kaloriferler yanıyor. Temmuz sıcaklık ortalaması gündüz 14 gece 3 civarı..Gece için yanınıza polar almanızı tavsiye ederim

Geziniz Bol olsun

Sevgilerimle,

mm
Yazan

Bir Yorum Yazın