İngiltere’de Hint Arap esintileri ile şekillenmiş kubbeleri olan ve bahçesinde nilüferlerin yüzdüğü bir saray göreceğim hiç akıma gelmezdi doğrusu..

Bu şehre gelmem tam bir komediydi. Asıl hedefimde York şehri vardı fakat İnternetten bilet alırken yanlışlıkla Brighton şehrinin York mahallesine bilet almışım. Nasıl insan böyle bir yanlış yapar demeyin o sitenin azizliği biraz da 🙂

Hayatımda böyle bir deneyim yaşamamıştım araştırmadan geldiğim bu şehirde hangi yöne nereye adım atacağımı bilmiyordum.

Hem kendi kendime kızıyor hem de durumdan ayrı bir keyif alıyordum. Şehri gezerken Arap Hindu tarzı kubbeleri olan sarayı görünce de şaşkınlığım büsbütün arttı. En son benzer bir yapı ile İspanya semalarında Endülüs Eserlerinde rastlamıştım 🙂 Gidip iki kupa kahve içtikten sonra normal ayarlarıma geri dönmeyi başardım 🙂 Ve Brighton’ u gezmeye başlayabildim 🙂

Şehrin tarihi hakkında edindiğim bilgileri aktarmak istiyorum sizlere öncelikle..

1550’ li yıllarda Fransa tarafından talan edilen bu şehirden günümüze sadece eski şehir diye adlandırdıkları The Lanes bölgesi kalmış ayrıca St.Nicholas Kilisesi de şehrin en eski eserlerinden biri.

1750’li yıllarda ise Richard Russell adında bir doktor hastalarına Brighton’ a gidip denize girmelerini tavsiye etmiş ve deniz suyunun şifalı olduğunu söylemiş bunun üzerine şehirde denize girme kürü modası gelişmiş 🙂

Bu moda şehri tatil beldesi haline getirmiş ve Londra’ dan birçok tatilci buraya akın etmiş.

Böylece balıkçı kenti olan şehir birden George tipi mimari stiline ait yapıları olan yazlıklar ile dolmaya başlamış.

1783’de Galler Prensi Prens George şehri ziyarete gelmiş ve çok beğenmiş. Prens çalışma saatleri dışındaki tüm zamanını burada geçirmeye başlamış. Prens, en merkezi mevkide Hindu Arap mimarisi stilinde kubbeleri olan ve içini Ortadoğu ve uzak doğudan getirtilmiş mobilyalar ile donattığı devasal bir saray yaptırtmış. Şehre geldiğimde şaşkınlıktan bakakaldığım Arap mimarisi saray meğersem Galler Prensi’ nin sarayı imiş 🙂

Zamanla şehrin nüfusu daha çok artmış. 1823 yılında Eğlence Rıhtımı adı verdikleri “ Chain Pier “ yapılmış.

Kısaca şehrin tarihi böyle. Harika bir sahile sahip olan bu şehir bence görülmeye değer. Ayrıca 1823 yılında yapılmış Eğlence Rıhtımı gerçekten ilginç 🙂 Sayısız oyuncağın bulunduğu rengarenk şekerlerin satıldığı müzik seslerine gondoldaki bağırışların karıştığı denizin ortasına monte edilmiş bir lunapark burası 🙂

Bu rıhtımın sağ tarafında uçsuz bucaksız bir sahil uzanıyor. Denize girmek için sağ taraf tercih ediliyor sol taraf ise benim gibi fotoğraf meraklılarına 🙂 Çok ama çok sığ bir deniz.. Deniz üzerinde martılar koşuşturan çocuklar dev dönme dolabın denize yansıması kocaman deniz kabukları gün batımı ve rıhtımın gölge dansları 🙂

Yanlışlıkla da gelsem bu şehri çok sevdim 🙂 Ara sokaklarda hediyelik eşya satan birçok ufak dükkan var ayrıca buraya gelip de dondurmasının tadına bakmadan dönmeyin. Karnınızı doyurmak isterseniz de ara sokaklarda birçok Türk dönerci var. Gayet başarılı sunumları var 🙂 Tavsiye edilir 🙂

Rıhtımın sol tarafında da sahile oturarak martı besleyebilirsiniz gerçekten çok eğlenceli ve tabi ki güneşin batışında bu eşsiz kumsalda kahve içmeden günü bitirmek olmaz değil mi 🙂

Geziniz bol olsun
Sevgilerimle,

mm
Yazan

Bir Yorum Yazın