Kategori

Asya

Kategori

Ubud’da yerleştiğimde ise bu güzelim parkurların köy merkezine bu kadar yakın olabileceğini aklımın ucundan geçirmemiştim. Minik bir kafenin yanındaki çok küçük bir ara sokağa dalıyorsunuz birkaç dakika yürüdüğünüzde sanki kendinizi başka bir dünyada buluyorsunuz. Bu insana öyle çok mutluluk veriyor ki sanki Amerikayı yeniden keşfetmişsiniz gibi seviniyorsunuz. Şimdi size bu trekking rotalarına nasıl ulaşacağınızı anlatacağım.

Tapınak  1663 yılında Mengwi Kralı tarafından Göl Tanrıçası Dewu Danu için yaptırılmış. 17.yy’da Bratan Dağından çıkan alevlerle yerle bir olan tapınak 1926 yılında tekrar inşa edilmiş. Göl çevresindeki topraklar rehberimin anlattığına göre çok bereketliymiş. Volkanik dağların olduğu bölgeler genelde farklı ve zengin bitki floryasına sahip olur. Bratan gölü ise volkanik bir göl… Bu göle aynı zamanda kutsal dağ gölü de deniyor.

Şimdi size biraz Tellalaland Pirinç Tarlalarından bahsedeyim. Bu tarlalar Ubud Köyüne çok yakın. Trafik olmazsa motor ile yirmi dakikada gidebilirsiniz. Motor kullanmayı bilmiyorsanız da GRAP denilen aplicationdan yararlanabilirsiniz. Bu güzelim pirinç tarlalarına yıllar önce henüz keşfedilmeden gelmeyi çok isterdim. Önce o kadar kalabalığı görünce canım sıkıldı. Sonra ise kalabalığın olmadığı sessiz sakin bir tepe bulup kahvemi içince keyfim yerine geldi…

Hayatımda gördüğüm en güzel mavi. Gözlerim kamaşıyor. Karanlıkta dans eden bu ışığı oturup izlemeye başlıyorum. Arada rüzgar ters esip hepimizi sülfüre boğuyor öksürmeler başlıyor. Rüzgar bu sefer yön değiştirip mavi alevleri canlandırıyor işte asıl mucizevi görüntü o zaman çıkıyor. Hayatımdaki en güzel anlar heybeme bir yenisini daha ekliyorum.

Borobudur Tapınağı dünyanın tek parça ve en büyük tapınağı. Yüzyıllarca Jawa adasının ruhani merkezi olan tapınak 13.yy’da islamiyetin adaya gelmesi ile 1500’lü yıllarda kendi haline terk edilmiş. Volkan külleri ve vahşi doğa içersinde kaybolmuş. 1814 yılında Sir Thomas Stanford’un buraya keşfi ile tekrar yaşama döndürülmüş…

Trunyan Ölüler Köyü haberini yıllar önce bir gazetede okumuştum. Ölülerin yakıldığını Nepal’de görmüştüm ama  bu köyde cesetlerin öylece bırakılıp çürümesi için beklenmesi  kanımı dondurmuştu adeta.  Bali’ye gittiğimde ise bu farklı havayı solumak istedim. Köy Ubud merkeze kırk iki kilometre uzaklıkta bulunuyordu.

Bir süre sonra güneş yükselip çevredeki dağlar ortaya çıkınca sevincimden deliye dönüyorum. Seyir tepesinin sağ tarafındaki manzara gerçekten muhteşem. Aktif olan dağlardan çıkan minik beyaz duman kümeleri salına salına gökyüzüne yükseliyor aynı zamanda da güneşin ilk ışıkları dağın bütün eteklerini kırmızıya boyuyor ve çevresindeki sisleri yavaş yavaş renklendiriyordu. Hayatımda yaşadığım en büyülü anlardandı. Dalıp gittim uzun uzun izledim bu muhteşem manzarayı…

Dünyanın en güzel tapınaklarından bir tanesi Prambanan Tapınağı. Özelikle de güneşin batışında elinizde kahve ile muhteşem bir tat bırakıyor hafızalarda. Buram buram tarih kokan bu tapınak duvarlarında yüzlerce hikayeyi barındırıyor. Her röfle hint mitolojisinden bir masal.

Jakarta Jawa adasının kuzeybatısında bulunan Endonezya’nın en büyük şehri ve başkenti. Ekonomik ve kültürel anlamda da ülkenin temsilcisi. Bu yoğun trafik ve karmaşasına rağmen insanlarına gerçekten bayıldım. Çok içten ve yardımseverler.

Kuala Lumpur’a bir gece vakti indim. Şehirlere gece inmeyi sevmem o karanlıkta hiç bilmediğin bir şehirde yolunu bulmak, hostelini bulmak o kadar zor ki. Uçaktan şehre bakınca daha da gerildim. Açıkçası bu kadar büyük bir şehir beklemiyordum. Uçaktan indiğimde çılgın gibi pasaport sırası karşıladı beni, neyseki special pasaportumun kıymetini bu günlerde daha iyi anlıyorum 🙂

Otobüs camının buğusuna ne düşünceler sığdırdım şu hayatta. Cama çarpan yağmur damlaları ile az sohbet etmedim. Hangi coğrafyada olursam olayım gözlerim hep daha da uzakları aradı. Yollar yeni…

Efsaneye göre adalarda yaşayan halk deniz yoluyla gelen başka ülkelerin istilasına uğrar. Saldıran ülke oldukça kuvvetli bir donanmaya sahiptir. Adalar imparatoru halkını korumak için dev bir ejderhayı denize…

Hoi an Vietnam’da en çok keyif aldığım şehirlerden bir tanesi. En güzel tarafı her yere yürüyerek gidebilmeniz ve şehir merkezinin trafiğe kapalı olması. Daha ne ister ki Asya’da…

Sa pa Vietnam’ın kuzeybatısında yer alan Çin sınırına yakın sevimli bir kasaba. Uçsuz bucaksız pirinç tarlalarının bulunduğu Muong Hoa Vadisinde yer alıyor. Bu dağlık bölgede güneydoğu Asya’nın dağda…

Hanoi sevimli ve güler yüzlü insanların yaşadığı bitmeyen bir senfoniye sahip olan bir şehir. Bitmeyen senfoniden kastım tabii ki kornalar 🙂 Alışkanlık olmuş sürücülerde, boş sokakta bile çalıyorlar…

O kadar şehir gezdim en çok kendimi dağlarda mutlu hissettim. En güzel derin ve huzurlu uykularımı dağlarda uyudum. En güzel dostlukları dağlarda edindim. En güzel ağaçları dağlarda gördüm…

Köyler bence bir şehrin ana damarları gibidir. Şehrin gerçekleri yaşanmışlıkları ve sefillikleri hep buralardaki kuytu köşelerde birikir. Bir ülkeye gidip köylerine uğramıyorsanız çamur suratlı çocuklarını öpmüyor buruşuk elli…

White Temple dünyadaki mermer işçiliğinin en güzel örneği. Aslında bu göz kamaştırıcı yapı bize çok şey anlatıyor. Sağda görülen köprü dünya hayatını simgeliyor. Köprünün girişinde ellerinde para kaseleri…

Yemek kursuna katılıp Tay yemeklerini mi öğrenmek istersiniz ? Fil bakıcılığı nasıl fikir ? Masaj kursu ? Ya da Doğanın kucağında Yoga kursları ? Motosiklet kiralayıp yeşillikler arasında…