Bazı şehirler vardır sizi sevmezler siz de onları sevemezsiniz ..İşte Belgrad bizim için böyle bir şehir oldu..Hüzün dolu, bomboş sokakları ve donuk bakışlı insanları olan bir şehir..

Belgrad balkanlarda Bükreş’ten sonra en büyük şehir. Belgrad beyaz şehir demek ..her ne kadar bize pek beyaz görünmese de :))

Otelimize yerleşip otele yürüme mesafesinde olan Osmanlı Kalesine çıkıyoruz. Osmanlı 357 yıl bu topraklarda kalmış..Bulunduğumuz Kale Kanuni Sultan Süleyman tarafından Feth edilmiş ..Sırplar bu kaleye Kale Megdan diyorlar ..Türkçesi Kale meydanı..Kale içersinde dolanırken Mora Fatihi Silahtar Ali Paşa Türbesine rastlıyoruz biraz ilerde küçük tarihi bir çeşme görüyoruz. Bu çeşme Osmanlı imparatorluğuna tam 14 yıl hizmet etmiş Sırp asıllı Sokullu Mehmet Paşa anısına yapılmış. Osmanlılar Sırplarla çok yakın dostluklar ve akrabalıklar kurmuşlar mesela Yıldırım Beyazıt ‘ın eşi ünlü bir sırp prensesi 🙂

Bu yakın ilişki Sırplara Arapça ve farsça toplam 12.000 kelime hediye etmiş 🙂 Çorba-dolma-burek-guveç-salata-pilav-sütliyaç-cevap(kebab)…bunlardan bazıları.Kalede biraz daha ilerleyip surlara geldiğimizde büyüleyici bir manzara görüyoruz hemen başlıyoruz gün batımı fotolarını çekmeye..Manzara mükemmel Tuna ve Sava nehirlerinin buluştuğu eşsiz bir manzara..Nehirlerin kesiştiği yerde minik bir ada var Sırplar buraya Savaş Adası diyor. Kaleden bu manzarayı doya doya izliyoruz..

Sırbistan’ın denize kıyısı olmadığı için Tuna nehri çok önem arz ediyor. Tuna nehri Almanyadan doğup tam on ülkeyi gezip Karadenize dökülüyor. Sırplar yolcu ve yük taşımacılığın büyük kısmını bu nehirden karşılıyor.

Ortodoks Hristiyan olan Sırplar çok milliyetçi bir şehir ve Türklere de pek sıcak bakmıyorlar..Avrupada Türklerin en az yaşadığı yerlerden biri burası.

Kaleden çıkıp biraz ilerlediğimizde ünlü Knezmihavilova Caddesine çıkıyoruz burası şehrin en kalabalık caddesi. Bizim İstiklal caddesinin benzeri..Caddenin az ilerisindeki Cumhuriyet meydanında caddeye adını veren ve Belgrad’ı Osmanlılardan alan Kral Mihavilova’nın heykeli var.

Cadde son derece şenlikli ve kalabalık ..Bu caddeye yanınıza Sırp dinarı almadan çıkmayın yoksa elinizde Euro bile olsa kabul etmiyorlar bir şişe su bile vermiyorlar dedim ya çok milliyetçiler..
Şehri dolanırken bombalarla yıkılmış kurşun bombardımanına tutulmuş birçok bina görüyorum. Nato bombardımanından arta kalan binaları ibret olsun diye restore etmiyorlar..Abd büyükelçiliğinin pencereleri de cam yerine tuğla kaplı artık gerisini siz anlayın :))

Sweithava klisesi..Mimarisi ile camiye çok benziyor..Balkanların en büyük kilisesi burası..Şanslı günümüzdeyiz çünkü içerde bir düğün var. Hep sevmişimdir kilise düğünlerini..Klasik müzik ya da ilahiler eşliğinde gelin ve damat gelir gözlerinin içine bakarak yemin ederler..Ortam muazzam ve fazlaca duygusaldır katılan herkes bir parça duygulanır..Ve herkes bu yeni yuva için saatlerce dua okur şarkılar söyler..

Sırpları tarih kitaplarından Karlofça anlaşmasından tanırdım en çok..Bu anlaşma ile balkanlarda en büyük toprak kaybımızı yaşamıştık ..Bu anlaşmanın yapıldığı yere bir kilise yapmışlar duyduğuma göre..Bu kilisenin Türkiye’ye bakan kapısı taşlarla çevrili..Sanırım bizi pek sevememişler :))

Belgrad’ın en güzel restoranlarının bulunduğu çok şenlikli bol çingeneli bir sokağa giriyoruz. Sırpların neredeyse bizim mutfağımızla aynı olan yemekleri ile karnımızı doyurup Sırp müzikleri ile saatlerce dans ediyoruz..Ezgiler yabancı gelmedi bize..Şarkıların çoğunun sadece sözleri değişmişti geri kalan bizdendi :)) İnsanlar içtikçe güzelleşir derler ya buradaki insanlar sokaktakilerden daha sevimli gelmeye başlamıştı gözümüze..Ama o bizim güzelliğimizden mi kaynaklanmıştı o konuyu tam kestiremedim 🙂 🙂
Geziniz Bol olsun

Sevgilerimle,

mm
Yazan

Bir Yorum Yazın