Arnavut kaldırımlarında yürürken on beşinci yüzyıldan kalma binaları büyük bir hayranlıkla izliyorum. Şehir baştan sona tarih kokuyor. Her köşe başında bulunan barok tarzı mimari beni alıp ortaçağ Avrupasına götürüyor. Huzurlu ve sessiz sokakların sonu yemyeşil parklara çıkıyor. Kuş cıvıltıları içinde çimlere uzanıp sessizce şehrin kalbini dinliyorum. Kimler geçti kim bilir bu topraklardan ? Ne savaşlar ne acılar çekildi? Bu yüzyıllık çınar ağaçları nelere şahit oldu ? Minik bir sincap gelip duruyor baş ucuma. Şaşkın şaşkın bakıyor bana. Sanırım o da benim hayatımı merak ediyor J

Lviv Ukraynaca dilinde aslan demek. Galiçya kralı tarafından bu topraklar fetih edildiğinde verilmiş bu ad şehre. Lviv Unesco Dünya Tarih Mirası listesinde yer alıyor. Ayrıca çok iyi tanıdığınız Hürrem Sultan’ın da memleketi burası. İkinci dünya savaşında Polonyalılar ardından da Ukraynalıların eline geçen bu topraklarda adeta bir mimari harmonisi görebilirsiniz. Kiliseler, operalar, müzeler, heykeller gerçekten göz kamaştırıyor. Yaklaşık sekiz yüz yaşında olan bu ülke ikinci dünya savaşında çok fazla darbe almış. Avusturya, Macaristan ve sonra da Rusya’nın saldırılarına uğramış. Fakat savaşlardan sonra kendini kısa zamanda toplayıp tüm yaralarını sarmış. Şimdi ise muazzam ortaçağ şehri olarak karşımızda J

Lviv’de dolaşırken çok fazla öğrenciye rastlayabilirsiniz. Minicik kentte kocaman iki üniversite var. Türkiye’den de oldukça katılım var. Şehrin ucuz olması da bunlara etken tabiî ki.

Para birimleri Grivna ve bizim on Türk liramız onların kırk Grivnasına eşit. Ukraynaca konuşulan ülkede İngilizce ve almanca konusan bulmak gerçekten güç. Saat farkımız ise hiç yok. Bu yüzden jetlag olayları yaşanmıyor pek J

Şehri gezmeye Rynok Square’den başlayabilirsiniz. Burası Lviv’in kalbi. Meydan çevresinde bir çok kafe ve seyyar satıcı var. Ayrıca müzik yapan sanatçılar, eğlenen gençler dans eden sevimli çocukları da burada görebilirsiniz. Bu meydanın çevresinde kırka yakın inanılmaz güzellikte süslenmiş binalar var. Bu yaşlı binalar da meydana ayrı bir hava katıyor. Bu yapılar genelde halka şeklinde birleştirilmiş asimetrik yapılar. On beşinci yüzyıldan kalma bu binalarda İtalyan, Avusturya ve Alman tarzı süslemeleri görebilirsiniz.

Neptün ve Adonis heykelleri de bir pazzılı tamamlarcasına köşe başlarında yükseliyor. Meydanda bulunan Belediye Bina’sı şehir terası da şehri kuş bakışı izlemek için muhteşem bir lokasyon. Şehirlere hep yukarıdan bakmayı sevmişimdir. Yaşayan insanların hepsini görürüm ama onların gürültüsünden uzakta huzurumu bozmadan yaşamaya devam ederim. Aşağıda bunu yapmak bazen oldukça zor gelebiliyor insana.

Benim ziyaretim Paskalya Bayramına denk gelmiş. Durumdan haberim yok tabi. Çevremde yaşlı genç çoluk çocuk herkesin elinde minik sepetleri görünce anladım. Sepetler üzeri işlemeli dantelli örtülerle örtülmüştü.
İçlerinde ise yiyecekler kiliseye taşınıyordu. Kilisede kutsanıp ertesi gün evde yenilebiliyordu. Paskalya bayramı için yirmi güne yakın etten uzak duruyorlar. Bu sürenin sonunda ise bu sepet ritüelleri başlıyordu. Geçen senelerde Asya’da Buda heykelinin önüne konan muzları yedim diye arkamdan yaşlı kadın baya kovalamıştı beni J
Burada da aynı şeyler tekrarlanmasın diye kilisedeki yiyeceklere uzaktan bakmayı tercih ediyorum. Herkesin inanışına saygı duyuyorum. Ama yetmişli yaşlarda yaşlı bıyıklı amcaların ellerinde pembiş işlemeli sepetlerle kiliseye yumurtaları kutsatmak için gelmeleri bana çok garip geliyor nedense.

Opera Binası ise Lviv’in incilerinden biri. Avrupa’nın da en gözde sanat merkezlerinden biri. Haftanın her günü opera tiyatro bale ve konser veriliyor. Etkinliklerin çoğu da ücretsiz. Lviv hem ambiyansı ile hem sanata verdiği önemle insanın ruhunu doyuruyor gerçekten. Bin sekizyüzlü yıllarda açılan bir yarışma sonucu Gorgolevski adında bir mimarın kazanması ile yapımına başlanır. Röyef süsler, mozaik, mermer ve altın kaplama ile süslenmiş bu bina günümüze kadar ihtişamını korumuş gerçekten.

Lviv’de yaşayan yüz elli bine yakın Ermenilerin ibadethanesi olan Ermeni Kilisesi de Unesco Kültür Mirası listesinde yer alıyor. Kilise oldukça yaşlı. On dördüncü yüzyılda yapılmış bu kilise Ermeniler’in gözbebeği. Ermeni göçleri ikinci dünya savaşı sonrası hız kazanmış. Lviv’de birçok Ermeni mahallesi mevcut. Genelde Rynok Meydanı’na yakın yerlerde yaşıyorlar.

Lviv, Türkler tarafından çok ilgi gören bir şehir neden mi ; gece hayatının çok renkli olması ve paramızın bu ülkede değerli olması. Ayrıca Türklere 60 güne kadar vizesiz kalma izni de veriliyor. İlk kez bu ülkeye giriyorsanız hava alanında ki çılgın pasaport kontrolüne hazırlayın kendinizi.

Yeme içme konularına gelince malum soğuk hava insanları daha yağlı ve kalorisi yüksek yiyeceklere yönlendirir insan bünyesini. Ukrayna mutfağı da bol yağlı ve kızartmalı. Mutfak kültürleri Rusya’dan oldukça etkilenmiş. Paska dedikleri ekmek ve tuzlanmış iç yağı olan Salo ile kahvaltılarınızı renklendirebilirsiniz. Ayrıca Vareniky dedikleri yarım ay şeklindeki mantı da oldukça ünlü. İçersine mantar ve et konulan bu mantı vişne sosu ile de ikram ediliyor. Kiev tavuğu da denemeniz gereken lezzetler arasında. İçerisine doldurulan tereyağı ve soslar eşliğinde yumuşayıncaya kadar kızartılıp değişik baharatlar ile servis ediliyor.

En son Macaristan‘da denediğim Borch çorbası da burada çok farklı yapılmıyor. Eski Romalılar tarafından şifa niyetine şifacılar tarafından yapılan bu çorba asırlar boyunca günümüze gelmeyi başarmış. Kök bitkileri ile yapılan bu çorba bol etli oluyor. Farklı olarak Lviv’de yoğun krema ekleniyor. Tereyağı ile de renklendirilen çorba oldukça leziz ve besleyici.

Bu tarih kokan güzel şehri tekrar gelinecek şehirler listeme aldım. Şimdi ise buz gibi havada sıcak çikolatamı yudumluyorum. Böyle güzel şehirleri gezerken yorulmuyor insan. Bir şehrin seni kabul etmesi de önemli. Ya da senin o şehri sevmen. Lviv de beni çok sevdi ben de onu 🙂 Şehrin Arnavut kaldırımlarında günlerce yorulmadan yürüyebilirim. Şu kısacık hayatta böyle enfes duygular yaşamak gerçekten önemli. Sizlerde kendinize değer verin ve sizi mutlu eden şeyleri yapın. Tüm yollar sizin ve hepsi gidilmeyi bekliyor. Sadece yolu seçmek sana kalmış 🙂 Sevgilerimle ..

Lviv Dikkat Edilecekler:

  • Lviv tehlikeli bir yer değil. Tek başınıza da gidip gezebilirsiniz. Toplu taşımaya gerek yok yürüyerek gezilebilecek bir şehir.
  • Hava alanı çıkışında bulunan otobüsler ile şehir merkezine ulaşabilirsiniz.
  • Hostelinizi olabildiğince şehir merkezine yakın tutun. Şehrin dışına doğru sokak aydınlatması pek iyi değil. Ayrıca kapkaççılara dikkat ediniz.
  • Meydan çevresinde bulunan çikolata fabrikasından çikolata almadan gelmeyiniz 🙂
  • Meydanda kahve içip insanları izleyiniz. Farklılığa şaşıracaksınız 🙂
  • Uçak biletlerinizi önceden aldığınız taktirde çok ucuza gelen bir şehir. Yalnız ve fakir gezginler için ideal 🙂


mm
Yazan

Bir Yorum Yazın